Doç.Dr.Necmettin ÇALIŞKAN

Doç.Dr.Necmettin ÇALIŞKAN


HAREKÂT VE BARIŞ

30 Ekim 2019 - 05:46

 Barış Pınarı  Harekâtı sona erdi. Tüm olumsuzluklara rağmen hemen belirtelim ki "en kötü barış, savaştan iyidir." Her şeye rağmen kan dökülmeyeceğini, insan zayiatı olmayacağını düşünerek, barış yapılmasını olumlu karşılamak durumundayız.

Peki bu süreçte neler yaşandı?

Başta, “muhatabımız olmayanlarla görüşmeyiz, biz asla sonuç almadan bırakmayız, hiçbir güç bizi durduramaz” gibi ağır laflar ettikten sonra deyim yerindeyse elimize-yüzümüze bulaştırdık. ABD Başkan Yardımcısı Pence ile görüşülerek sözlerin tümü çiğnendi, barışa giden sürece girildi. Trump’un Cumhurbaşkanımıza yazdığı hakaret dolu mesajının ardından barış masasına eşit şartlarda oturmadığımız anlaşıldı. Deyim yerindeyse önce sövdüler, sonra kapıyı tekmeleyip girerek masaya oturttular.

Amerika, PYD temsilcisi ve hamisi olarak ülkemiz yetkilileriyle görüştü. Dolaylı olarak PYD’yi temsilen Amerika ile masaya oturmasıyla birlikte ilk defa PYD muhatap konuma geldi.

Zaten Trump’ın attığı tweetler de bunu gösteriyor.   “Ben biraz kavga etmeleri gerekiyor dedim. Okul bahçesindeki iki çocuk gibi kavga etmelerine izin vereceksiniz, sonra da ayıracaksınız!” Sn. Cumhurbaşkanının bu sözlere karşılığı da “karşılıklı sevgi ve saygımızdan mektubu gündemde tutmuyoruz” oldu. Değer miydi?

Anlaşma öncesi Halkbank davası üzerinden yapıldığı bildirilen şantajlar ve ekonomiye yönelik tehditler ülkemizin dışa ne kadar bağımlı olduğunu da ispatlar nitelikteydi.

Mutabakat, 13 maddelik bir metinden oluşuyor. Ancak diplomatik bir dille yazıldığından perde arkasında konuşulanları bilmiyoruz.

Anlaşmadan çıkan en önemli sonuç YPG’nin kaçmasına fırsat verilerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından resmen siyasi statü verilerek zımnen tanınmış olmasıdır. "Kuzey Suriye" ifadesi düpedüz Suriye’nin bölündüğünün ve yeni bir devlet kurulduğunun işaretidir. Burada artık Kuzey Irak’takine benzer “Kuzey Suriye Kürt Devleti” kurulmasının önü açılmıştır.   Bu anlaşma ile PYD kontrolündeki alan, biraz daralmış olsa da fiilen resmiyet kazanmıştır. En büyük kayıp da budur.

Harekattan kaybımız başka nedir derseniz? Her ne kadar şehit sayısı az olması sevindirici olsa da esasen Suriye Milli Ordusu adı altında savaşan Suriyeliler tamamen ordumuzun bir parçası olarak hareket ettiler ve onlardan da kamuoyuna yansıyan 70-80 civarında kayıp verildi.  Onları da bizim kaybımız olarak görmeliyiz. Uluslararası hukuk açısından nasıl bir sonuç getirir bilemiyorum ama   daha sonra yapılacak başka bir operasyonda güven tesis etmek açısından onların ailelerine de şehit statüsü verilmeli hatta ailelerine tazminat ödenmelidir.

Süreçten en karlı çıkanlar; Amerika, Rusya, PYD ve Suriye Rejimi olmuştur. Amerika, söke söke isteğini almıştır. Rusya, bölgede ağırlığını artırmış, yükünü hafifletmiştir. PYD, canını kurtarmış ve fiilen devlet olarak tanınmıştır. Suriye rejimi ise Türkiye sınırlarını koruma altına almış, hatta süreci fırsat bilerek kontrolü dışındaki topraklarına girmiştir. Aslında Suriye rejiminin yapacağı işi onun adına vekaleten biz yapmış bulunmaktayız. Kısaca herkesin kendini kazançlı hissettiği bir sonuç olmuştur.

Kaybeden ise güvenip, yarı yolda bırakılan Suriyeli muhaliflerdir.

Bir de meçhul kalan taraf…  Ülkemizin; Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekatıyla elde ettiği kazanımları ve resmi statüsü “bilinmeyenler” arasındadır.

Ayrıca PYD’nin kontrolünde olan bölgedeki serbest bırakılan İŞİD’liler veya hapishanelerdekiler Türkiye’nin omuzlarına mı bırakıldı? Bu da ayrı bir tartışma konusudur.

 Büyük halk desteğiyle askerin morali çok yüksekken, psikolojik olarak kazanılmış durumdayken  ve  tam köklerini kazıyacağız derken tüm harekât aniden durduruldu…

Yoksa istenen durum şu anki tablo muydu?

YORUMLAR

  • 0 Yorum