Ayşegül AKDENİZ

Ayşegül AKDENİZ


Ekrem İmamoğlu'na Açık Mektup

29 Haziran 2020 - 23:05 - Güncelleme: 30 Haziran 2020 - 11:30

                                     

                                       

    Sayın Ekrem İmamoğlu!

 

 

   "Her şey  çok güzel olacak!" deyip geldiniz işbaşına. Ama bizim hiç de güzel olmayan tasarruflar karşısında sabrımız taşma noktasına geldi. Şahsen beni okuduğum şu haber karşısında hafakanlar bastı:

   İtalyan ressam Gentile Bellini’nin atölyesinde 1480 yılında yapılan ve Fatih Sultan Mehmet'in başka bir kişi ile resmedilen tek portresini İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), satın aldı. Londra’daki dünyaca ünlü Christie’s salonundaki müzayedede İBB, portreye 770 bin sterlin (yaklaşık 6,5 milyon lira) verdi. Vergi ve komisyonlarla beraber İBB’nin tabloya 982 bin Sterlin yani yaklaşık 8 MİLYON  366 BİN  TÜRK LİRASI ödeyeceği belirtildi.

   Müzayede evi Christie’s’in açık artırmasında 770 bin sterline (yaklaşık 6 milyon 500 bin lira) alıcı bulan Fatih Sultan Mehmet portresine 400 bin ila 600 bin sterlin başlangıç değeri biçiliyordu.

   Şimdi size sormak istiyorum: Bu tabloya ödenen para sizin babanızın parası, yani şahsî paranız mı yoksa belediyenin bütçesinden mi ödeme yapılacak? Eğer şahsî paranız ise, istediğiniz gibi kullanmakta serbestsiniz elbette. Yok eğer belediyenin bütçesinden yapılacaksa bu ödeme, kamunun hizmeti için sarf edilmesi gereken parayı ne hakla bu kadar pahalı bir tablo için kullanabiliyorsunuz? Size bu yetkiyi kim verdi? O kadar ihtiyaç sahibi varken, bu yapılan israftır, haramdır ve kul hakkıdır. 

   İstanbul halkı içinde şu birkaç aylık pandemi döneminde kirasını ve faturasını ödeyemeyen, zaruri ihtiyaçlarını dahi karşılayamayan nice mağdur insanlar var. Hayatın tüm yükünü tek başına çekmeye çalışan, hem evini geçindirmeye, hem de çocuklarını okutmaya çalışan, hayat yorgunu, yıpranmış kadınlar var. 

   İşte Yasemin hanım da onlardan biri. Göreve geldiğinizden beri başvurmuş yardım için; fakat şimdiye kadar hiçbir yardım yapılmamış. (Sadece 1 koli erzak gelmiş pandemi döneminde. O da hangi belediyeden geldi bilmiyorum diyor.) Oysa ne üzerine tapulu bir şeyi var, ne sigortası, ne de bir geliri... Belinden ameliyatlı ve raporlu olduğu hâlde temizliğe giderek geçimini sağlamaya çalışan ve kirayı ödeyemediği için ev sahibi tarafından hakarete maruz kalan ve mahkemeye verilen Yasemin Hanım, 'Ben hakkımı kesinlikle helâl etmiyorum' diyor.

   Muhtara gidiyor fakirlik belgesi almak için. Elinde kaymakamlıktan aldığı ve üzerinde tapulu bir mülk olmadığına dair belge de olduğu hâlde CHP'li bayan muhtar e.devlet şifresini istiyor ısrarla. Konuyu araştırıp e.devlet şifresi vermesi gerekmediğini öğrenince vermek istemiyor. Bunun üzerine muhtar fakirlik belgesini de vermiyor, hiçbir şekilde de yardımcı olmuyor ona. Daha önceki belediye yetkilileri tarafından kendisine verilen alışveriş kartını da kaybettiği için yeniden müracaat ediyor; fakat oradan oraya sevk edildiği için bir türlü yeni kart eline geçmiyor. Şu 3 aylık dönemde temizliğe de çağrılmayan Yasemin Hanım soruyor: "Ya bana uygun bir iş verilsin ya da yardım yapılsın diye başvurmadığım yer kalmadı. Kiramı verebilmek ve geçimimi temin edebilmek için hırsız mı olayım, arsız mı? Yoksa belediyenin önüne gidip kendimi benzinle mi yakayım hâlimi anlatabilmek ve sesimi duyurabilmek için?" 

   Öte yandan İstanbul'da yoksulluktan dolayı sokakta yaşam mücadelesi veren yaşlısıyla, genciyle, hastasıyla, engellisiyle binlerce evsiz insan var. Sayılarının 7-8 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Siz bu insanlar için -kışın spor salonlarını açmak dışında- ne gibi bir hizmet yaptınız şimdiye kadar? Spor salonlarında kaç kişi barınabiliyor? Peki ya diğerlerinin durumu ne olacak? 

   Beyaz masayı arayıp sorduğumuzda bu alanda kalıcı hizmet mahiyetinde bir proje var mı diye, olumsuz cevap veriliyor. Bir tablo kadar değeri yok mu bu insanların?   

   Ramazan öncesi bir evsiz genç intihar etmişti 'Beni koronavirüs değil, ilgisizlik öldürdü.' şeklinde bir not bırakarak... Bu insanlara sahip çıkılsaydı, böyle bir hadise yaşanmayacaktı. O tablo için ayrılan parayla şefkat külliyeleri inşa edilebilirdi ve İstanbul'daki tüm evsizlere sahip çıkılabilirdi, bu insanlar topluma kazandırılarak onlara da onurlu bir yaşam hakkı verilebilirdi. 

   Yasemin Hanım gibi hasta hâliyle hayat mücadelesi veren kadınlara kira yardımı yapılsaydı o parayla, hiç olmazsa ev sahibinden hakaret işitmeyecek ve mahkemeye verilmeyecekti. Dolayısıyla bu kadar zaruri ihtiyaç sahibi mağdur insan varken, bu yapılan israfın hesabını, "Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Sakın israf ederek saçıp savurma! Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür." (İsra 17 /26-27) buyuran Allah sorar ahirette. 

   Hem bir sosyolog, hem de bir ilahiyatçı sıfatıyla söylüyorum: Vallahi de sorar, billahi de sorar. Zira 15 milyon insanın hakkı var o paralarda.

   Siz hiç mi Allah'tan korkmuyorsunuz? Hiç mi vicdan ve merhamet yok sizde? Bu kadar kul hakkıyla nasıl gideceksiniz Allah'ın huzuruna?

   Önce yardıma ihtiyacı olan insanlara hizmet için sarf edin belediyenin imkânlarını. Ondan sonra bütçe elveriyorsa -makul ölçüde-  sanat için de harcarsınız. Şu durumda yaptığınız -size çok normal gelse de- İslam'a göre büyük bir israf ve çok açık bir zulümdür. Oysa Allah israf edenleri sevmez. (A'raf 7/31)

   İsraf, saçıp savurmak ve her konuda haddi aşmak demektir. Haddi aşana ve adaletten şaşana verilecek cezayı da Sevgili Peygamberimiz  (sav) şöyle açıklamıştır:

   "Kim bu ümmetin başına idareci olarak geçtikten sonra adaletten şaşarsa, Allah onu yüzüstü cehenneme atacaktır." (Camiu's-sağîr)    

   "İnsanları idare etmeyi üzerine alan bir kimse, kendisini ve ailesini düşündüğü gibi yönettiği kişileri de düşünmedikçe, kıyamet günü cennetin kokusunu bile alamaz." (Buhârî)       

   Adalet, bir yöneticide olması gereken en önemli vasıflardan biridir. Adalet; insaflı ve doğru olmak, doğru davranmak, zulmetmemek, her şeye ve herkese hakkını vermek, her şeyi yerli yerinde yapmak, istikamet ve hakkaniyet anlamına gelmektedir. 

   Zaruri ihtiyacını karşılayamayan dullar, fakirler, yoksulluktan dolayı sokakları mesken edinen ve her türlü tehlikeye açık bir durumda yaşayan, çöplerde yiyecek arayan evsizler olduğu sürece, yapılan bu israfların hesabı ve azabı çok şiddetli olur. Bunu iyi bilin.

 

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum