Dert bir değil ki. Bizim mahallenin Sivil Toplum Kuruluşları (STK) olmadık işlerle uğraşıyorlar. Yapmaları gereken işlerden de kaçınıyorlar. STK’ların bütün kuruluş gayeleri reel politik menfaatlere kurban ediliyor. Böylece kendini mütedeyyin olarak vasıflandıran her kesim, her kurum bundan nasibini alıyor. Çıkarcı, açgözlü ve fırsatçı bir Müslüman kimliği oluşturuluyor. İnsanların dindar kesime olan güveni kaybolup gidiyor.
STK’ların sararması da hükümete payanda olması da hep tartışılmıştır. Günümüzde olduğu gibi geçmişte de kendini farklı isimlerle tanımlayan STK’lar, bulunduğu politik düzleme çok çabuk adapte oluyordu. Tepki gösterecek yerde tepki, destek olacak yerde destek, ikaz edecek yerde ikaz etme erdeminden ve sorumluluğundan hızla uzaklaşarak, kendini iktidarın dayanılmaz güçlü kollarına atıp huzuru buluyordu.
STK’ların görevi, destekledikleri cenahın yanlışlarını alkışlamak, birilerine yaltaklanmak, sadece “kendinden olan zulme göz yumup hatta alkışlamak”, kendinden olmayan zulümlere ve adaletsizliklere de bir mücahit havasında kükremekten ibaret olmamalıdır.
***
Başörtüsü sorunu çıkınca avazı çıktığınca bağıranlar, kendisi gibi düşünmeyen herhangi bir kesimin maruz kaldığı adaletsizlik ve zulüm karşısında sus pus olmamalı, günü/durumu kurtarma gayretine girmemeli, ucuz işlerden vazgeçmeli.
Gönül isterdi ki duyarlı müminler olarak haksızlık karşısında susulmasaydı. Devlet talan edildiğinde de bizim mahallede usulsüzlük/yolsuzluk olduğunda da.
Sayıştay raporlarında ortaya çıkan vahamete de devletin imkânları bazı dernek ve vakıflara peşkeş çekildiğinde de sesiz kalınmasaydı. Tarih/büyük mahkeme hiçbir şeyi unutmayacak.
Evet, fikir özgürlüğü önemli, isteyen istediğini söyleyebilmeli ancak sadece başörtülü bacıma değil, bu özgürlük herkese lazım.
Nerede hata yapılıyor diye hiç soran var mı acaba? Birileri “hata yok her şey harika, mükemmel“ diyerek ne kadar gerçek dışı beyanlarda bulunuyor. Sırf ekmeği kesilmesin, aktarılan para musluğu tıkanmasın diye bol keseden yağcılık yapıyor. Kendini devletin tek gerçek sahibi olarak görme aymazlığı da işin cabası.
Bugünlerde ne hikmetse ezan, başörtüsü, Kur’an, şehit kavramları çok konuşulur oldu. Hani bu problemler çözülmüştü? Hani bu meseleleri çözdüğü için, yıllardır övgüler methiyeler düzülüyordu. Çözülmedi de haberimiz mi yok? Yoksa ekonomik başarısızlıkların sosyal ve dış politikadaki çöküşün önü mü perdeleniyor?
Ne zaman cari açık, borç, kriz, ekonomi gibi sorunlar konuşulmaya başlansa bu tür gündemlerle algı operasyonu yapılıyor.
Ne yazık ki hak ve hakikate dayanmaktan yoksun söylem, merhum Necip Fazıl’ın “arı vızıltısını hoparlöre bağlamışlar” tanımına ne kadar da uyuyor. Çok ses çıkarıp algı yapıyorlar.
***
Eskiden solcu gençler devrimci sloganlar attırılarak birileri tarafından kullanılırdı. Durum tersine döndü. Şimdi gençlerimiz bir takım STK’ların elinde oyuncak oldu.
Zamanında Müslümanları sindirmek için başörtüsü, ezan gibi değerleri baskı aracı olarak kullandılar. Onlara maruz kalanlar ise şimdi kendi günahlarına ve başarısızlıklarına perde olarak aynı değerleri kullanıyorlar. Sanki filmin devamını seyrediyoruz. Sadece artistler/aktörler farklı.
YORUMLAR