Bilindiği gibi gündemin önemli maddesi; Türkiye medyasının en büyük grubu olan Doğan Medya Grubu'nun satışı. Bu durum merak edilen bazı soruları da beraberinde getirdi.
Bu alışveriş gerçekten ticari bir iş mi? Yoksa siyasi bir operasyon mu? Kuşkusuz bu, medyanın tek elde toplanması anlamına geliyor. Artık her yerden tek tip ses çıkacak. Bilinmeli ki çok seslilik zenginliğimizdir. Farklı fikirlerin dile getirilmesi, zarar değil fayda getirir.
Ha buradan şu çıkmasın. Doğan Medya ülkede gerçekleri haykıran, haktan hakikatten yana olanların sesi miydi? Hayır.
Siyasetin etekleri altına gizlenip güçlendikçe/büyüdükçe kartelleştiği herkesin malumu. Her dönem, gemisini yürütmeyi çok iyi becerdi. Buna rağmen bu satışın hali hazırdaki medya görüntüsü içerisinde ciddi sorunlar barındırdığı da açık.
Yani bu satış zaten sorunlu olan basın özgürlüğü konusundaki endişeleri hayli artırmıştır. Basın özgürlüğünde dünyanın en geri ülkeleri arasına giren ülkemizde artık tek tip basın olacak. Basın özgürlüğü bağımsızlık kadar önemli, olmazsa olmazdır.
Bundan 15 yıl önce Türkiye, dünyada basın özgürlüğü sıralamasında 99'uncu sıradaydı. 2017 yılında 155'inci sıraya geriledi. 2018 rakamlarını hayal etmek bile istemiyoruz.
“Görüyorsunuz… anlatmaya gerek yok… nereden nereye…” Sahi bu işin gidişatı nereye?
***
Şu çok iyi bilinmeli ki "dünün her şeye hâkim iktidarlarının bugün esâmeleri bile okunmamaktadır." Güç sahipleri istedikleri kadar televizyonlara, gazetelere ambargo koysunlar, kalplere ambargo koyamazlar.
Basına müdahaleyle medyanın üzerinde bir baskı kurma amacı güdülüyorsa hem medyaya hem de müdahale edenlere yazık olur.
Kamuoyunda “Alo Fatih!" diye bilinen meşhur telefon görüşmede "Niye bu Devlet Bahçeli kanala fazla çıkıyor” diye şikâyet edilmişti. Şimdi devir tersine döndü. Onlardan referans alınmadan iş yapılamıyor.
Sosyal Medyada binlerce maaşlı troller, üstüne gönüllüler ve bağışlayın yalakalar vardı. Şimdi de milyarlarca dolar verip medyada tekelleşmeye gidiliyor. Sebep ne ola ki?
Öyle bir noktaya geldik ki tüm yayınlar kontrol altında. Her şey tek merkezden kontrol ediliyor ve yönlendiriliyor gibi. Siparişle hazırlanan yayınlar listesi uzadıkça uzadı; ana haberler, diziler, köşe yazıları, manşetler…
Örneğin; Bakanları görevden almadan önce dizilerde paşalar görevden alınıyor. Toplum zihnen buna hazırlanıyor, sonra fiş çekiliyor.
Dizide Ertuğrul Bizans’a meydan okuyor, ertesi gün bakıyorsun hükümet Avrupa’ya meydan okunuyor. Dizilerde rolleri oyunculara verip sonra bilinçaltında halkı alıştıranlarla, ülkede karar alma durumunda olanlar aynı kişiler sanki.
***
Türkiye’de gazeteler artık okunmak için değil; yalnızca marketler arası rekabetteki mısırözü yağı fiyatı tespiti veya mahkeme kararlarının ilamı için var.
Muhalefet partilerinin eylemleri, konuşmaları ve eleştirileri ya cılız şekilde veriliyor ya da hiç verilmiyor. Bu da ülkede her şeyin yolunda gittiği izlenimini veriyor. Bu bilgi saklama ve toplumu uyutma operasyonu bir yere kadar işe yarayabilir ama "gerçeklerin er geç ortaya çıkmak" gibi bir huyu vardır.
Bir Arap atasözünde söylendiği gibi "Dostun seni tasdik eden değil sana doğruyu söyleyendir." Hakkınızda haber üretilmesinden korkmayın bırakın sizi eleştirsinler. Yanlışınız varsa düzeltirsiniz.
İşsizliği, yoksulluğu, yolsuzluğu çözemez, adaleti yerine getiremezseniz, bunları saklayarak, medyayı elinize alarak gizleyemezsiniz.
Günün fenomeni Saadet lideri Karamollaoğlu'nun dediği gibi "Medya padişahınsa, sosyal medya bizimdir!" Gerçekler baskı yaparak ve ambargo uygulayarak gizlenemez.
YORUMLAR