Her yaşın kendine özgü alışkanlıkları olsa da sosyal medya her yaştan insanı kendisine bağlamış durumda. Fazlaca reyting almak, tıklanma rekoru kırmak en büyük hedef. Herkes “fenomen” olmanın dayanılmaz cazibesine kapılmış durumda.
Sosyal medya geniş kitlelere rahatlıkla ulaşma gibi büyük imkânlar sunan olumlu yönleri olmasına rağmen bir yandan da insanlarda dengeyi bozan, zihinlerdeki gizlilikleri herhangi bir ahlak perdesi tanımadan ortaya çıkaran bir iletişim aracı.
Öyle ki pek çok insan, akla hayale gelmeyecek edep dışı, ahlak dışı video ve mesajlar gönderiyor. Yatak odamıza kadar girmiş bu uygulamalar, birçok insanın fütursuzca, insafsızca ve vicdansızca paylaşım yapmasına neden oluyor. Sanal dünyada yazdığınız ibareler muhatabınızı ve dostlarınızı kırabiliyor. Bunun sonucunda da fatura dönüp dolaşıp hesap kullanıcısına gelince de kendisinin kullanmadığını, “yok asistanı, yok danışmanı, yok editörü, yok öğrencisi kullandı” diyerek ucuz kıvırma yöntemleriyle de işin içinden sıyrıldığını sanıyor.
Hâlbuki sosyal medya hesapları kişilere ait özel hesaplardır ve kullanıcı profilinde yer alan kişiyi bağlar. Bu nedenle bir insanın kendisi dışında başka kimselere kullanım yetkisi verdiği hesapların hem kanuni, hem vicdani, hem de ahlaki sorumlulukları bizzat kişinin kendisini bağlar. Paylaşımlarından müspet dönüş olduğunda “bunu ben paylaşmadım, danışmanım paylaştı" demeyen bir insanın; olumsuzlukta, yaylım ateşine tutulduğunda ve yüz kızartıcı bir durumla karşı karşıya kaldığı zaman da sorumluluğu başkasına atması hakkaniyetli bir savunma değildir.
Yeri gelmişken ifade etmek isteriz ki; topluma yön vermesi beklenen kişilerin, sosyal medyayı daha usturuplu kullanmaları şart gibi görünüyor. Hani makam ve kariyer olarak toplumda çok kıymetli yerleri olan kişilerin yaptığı akla ziyan falsolar ve devirdiği çamlar hakikaten faydadan çok zarar veriyor.
Bunu neden diyoruz?
Son günlerde kamuoyuna yansıyan bazı muhterem hocalara ve ekâbir takıma ait konuşmalar ortada. Bu konuşmalar, aslında özel ortamlarda konuşulduğunda gayet makul, savunulabilecek, anlaşılabilecek veya tartışılabilecek konular olmasına rağmen durum kamuoyuna yansıyınca, müzakeresi yapılamadığından bir çuval incir berbat ediliyor ve verilen mesajda müspet etkiden daha çok Müslümanlar aleyhine propagandaya, insanların İslam'dan uzaklaşmasına neden oluyor. Zira yanlış anlaşılmaya mahal verecek konuların bir bütün olarak tüm yönleriyle izah edilmesi gerekirken bu mecralarda buna imkan bulunmuyor.
Tabi bir de bazı konular vardır ki sadece kendi cemaatinize yönelik kapalı ortamlarda konuşulur. Değil ki 72 milletten insanın olduğu sosyal medya âleminde, normalde “sizin gibi düşünen, ama frekanslarınızın uyuşmadığı” insanların bile anla(ya)mayacağı farklı yorumlara neden olabilecek açıklamalar ulu orta yerde yapılırsa böyle sorunlarla karşılaşılması kaçınılmaz olur.
Bunun bir yansıması olarak verdikleri reaksiyoner tepkiyle de dini duyarlılığı bilinen insanların bile, belki de ayaklarının kaymasına hatta inkârına sebep oluyor. Bu nedenle hamasi nutuklar atacağım, daha çok beğeni alacağım diye sosyal medya üzerinden verilen mesajlara son derece dikkat edilmelidir.
Esasen büyük sıkıntılardan biri de hakikati tekellerine alıp her türlü konuda tek uzman ve ombudsman edası ile kibir satan ve eleştiriye de sonuna kadar kapalı olan tiplerin türemiş olmasıdır.
Unutulmamalıdır ki! Gıybetin, dedikodunun, yalanın ve iftiranın büyük günahlar arasında olduğunu bilen insanların, bu günahların sosyal medya üzerinde de aynen geçerli olduğunu hatta etkisi itibariyle düşünüldüğünde, sorumluluğunun çok daha büyük olduğunu bilmeleri gerekir.
Sosyal medya kirli çamaşırları da ortaya çıkarıyor. Ciğeri beş para etmez adamların ne büyük adamlarmış gibi muamele gördükleri de ancak sosyal medya ile öğreniliyor.
İnsanlara manevi eğitim ve terbiye veren kurumlardan şaz da olsa ahlak-ı nakıs insanlar üretildiğini de üzülerek görüyoruz.
Son olarak işi ve görev/hizmet alanı belli olan cemaat, cemiyet ve tarikat ehli önderlerin siyaseti ve muhalefeti dizayn etme çabaları da bir gün ters tepebilir. Neye, kime, nasıl yaranacaklarını şaşırmış görüntüsünde olunması da ayrıca dikkat çekicidir. Bir yerlere yaranma-nemalanma çabası mıdır bilinmez, söylemler hep “düzeni kutsama” sadedinde oluyor. Utanmasalar ayet ve hadislerle de tutumlarını delillendirecekler…
Yazıyı Ebü Bekr Muhammed İbn Zekeriyye er-Râzi (864-925) nin sözüyle noktalayalım “Bir dirhem ilim, bin okka edebe muhtaçtır.” (Bir gram ilim, on kilo edebe muhtaçtır)
YORUMLAR