Hatırlarsınız geçen ekim ayında Sn. Cumhurbaşkanının Sırbistan ziyareti ile Sırp kasaplarından! Türkiye’ye hayvan eti ithalatı anlaşması yapılmıştı. Bosna savaşında zamanın Sırp kasaplarından Sırbistan Dışişleri Bakanı, Heyet onuruna verilen yemekte ‘Osman Ağa’ şarkısını söyleyerek bizimkileri coşturmuş, eğlendirmiş ve nihayetinde anlaşma imzalanmıştı. Neler ithal etmiyoruz ki? Ukrayna’dan mısır, Fransa, Rusya, İngiltere, Ukrayna ve Hırvatistan’dan arpa, Mısır ve Uruguay’dan pirinç.. Konuya vakıf bir dostumuz aktardı: Türkiye, kuru çay üretiminde Hindistan, Çin, Sri Lanka ve Kenya’dan sonra dünyada üretimde beşinci sırada yer almasına rağmen 23 ülkeden çay ithal ediyor. Ayrıca Hindistan, ABD, Çin, Pakistan, Özbekistan ve Brezilya’dan sonra üretimde yedinci sırada bulunan Türkiye, Çin’den sonra dünyanın ‘en büyük ikinci pamuk ithalatçısı’ durumunda. Daha da ötesi yedi bölgede, dört mevsim boyunca ayrıca taşa eksen bitecek ‘buğday’ bile ithalat listesinde. Saymakla bitmez. Tunus’tan da zeytinyağı ithalatı haberini aldık. Birleşmiş Milletler bünyesinde faaliyet gösteren Uluslararası Zeytin Konseyi’nin raporuna göre, “Türkiye, 2016-2017 döneminde zeytinyağı üretiminde sürekli artış gösteriyor” Bu haberin ne anlama geldiğini de anlamış değiliz! Dünyanın sayılı önemli zeytin üreticisi Ülkemizin Tunus’tan zeytinyağı ithal edecek olması tam bir skandal. Muz cumhuriyeti olmadığımızı birileri ne zaman fark edecek? Şimdi de Fransa'dan et ithalatı gündemde! Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşen Fransız mevkidaşı Macron’un "Türkiye'ye 5700 ton et satışı gerçekleştiriyoruz, bu ülkemiz sığır yetiştiricileri için güzel bir fırsat" dedi. Hâlbuki Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Başkanı Şemsi Bayraktar, et üretimi artış hızında Türkiye'nin dünyada üçüncü sırada yer aldığını belirterek, "Türkiye, çiftçisi sayesinde, kırmızı et üretiminde dünyada 11'inci ülke oldu." ifadesini kullanmıştı. Üzerinden daha bir yıl geçmemiş olan bu açıklama neden yapıldı? Ne anlama geliyor? Ülkemizde kırmızı et 40-45 lira dolaylarında iken bile üretici canlı hayvan üretmeyi, hayvan beslemeyi aklının ucundan geçirmedi. Üretim artmadı, ahırlar boş kaldı. Çünkü maliyetler hayli yüksek. Mazot, yem, vergi, hammadde vs. pahalı olduğu için üretici emeğinin karşılığını alamayacağını biliyor. Ahırlar boş bırakılır, canlı hayvan ithal edilir, bir avuç yandaş kazanır. Tarlalar ekilmez, köyler tahliye edilir, saman ithal ederiz. Bunlar ancak küresel kapitalist emperyalist sistemin dayatmalarının bir sonucudur. Ülkemiz kendi iç dinamikleriyle problemi halletmek yerine ithalat ile iş çözülmeye çalışılıyor. Bu işle yükümlü idarecilerimiz ancak yakınmayla meşguller. Sürekli yakınma hatta bir birini suçlama var. Ne demişti yeni tarım bakanı; "Benden önce yolsuzluklar varmış ve usulsüz faturalar ile destekleme alanlar olmuş. Bu geride kaldı, ben bunun takipçisiyim. Erkek olan şimdi yolsuzluk yapsın, göreyim” suçladığı da kendi partisinin bakanı. Hezeyana bakın! Türkiye’de en çok mezun veren fakültelerin başında gelen Ziraat Fakültesi mezunları boş geziyor, tohum ithale ediyoruz. İşsizlik had safhada, elin çiftçisine istihdam sağlıyoruz. Cari açık can yakıyor, kendi üretimimizden esirgediğimiz desteği, dövizle yabancıya ödüyoruz. Bu duruma bir son vermek gerekiyor. Kısa, orta ve uzun vadeli programlarla üretim politikasına geçmek gerekiyor. Tüketime dayalı anlayıştan üretime geçmeli; toprak sahibi olan değil alın teri döken üretici desteklenmeli; girdi fiyatları düşürülmeli; vergiler azaltılmalı; üretimin önündeki engeller kaldırılmalı; uzun vadeli kalıcı politikalar üretilmeli; üretici teşvik edilmeli ve doğru yönlendirilmelidir. Ülkede tezgâh dağılıyor, tarım sos veriyor. Daha büyük tehlikelere maruz kalmadan haydi!
YORUMLAR